Anne ile bebek arasında bir bağdan söz ediyorsak bu ilişki için bebeğin doğumunun beklenmediğini biliyoruz. Anne, karnındaki bebeğine seslenir, konuşur, şarkılar söyler. Ultrason görüntülerinden bebeğin kime benzediğine yönelik çıkarımlar da birer bağ kurma çabası değil midir? Burnu babasına benziyordur, yüzünün hatları sanki annenin aynısıdır. Aslında bu benzetme arzusu, bebeği soy zincirinin bir parçası haline getirmek, bebekle bağ kurmanın birer yoludur.
Anne karnında başlayan bağ kurma çabaları, bebeğin dünyaya gelişiyle birlikte artık daha belirgin hale gelir. Beklenen seyir annenin doğumdan itibaren, bebeğin ihtiyaçlarına yüzde yüz adapte olduğu “birincil annelik tasası”nın ortaya çıkmasıdır. Bebeğin açlık, susuzluk gibi temel gereksinimlerini anlayan, tüm ilgisi bebeğe dönük olan bir annenin varlığı dikkat çekicidir. İhtiyaçları karşılayan anne olduğu için aralarında bir bağ kurulur ve birbirlerine bağlanırlar. İlk kucağa alış, emzirme ve bakış. Bağ kurmanın önemli adımları arasında yer alır. Annesinin memesindeki bir bebeği düşünün. Şevkle, doyma arzusu ile annesinin memesindedir ama gözleri çoğu zaman annesinin gözlerindedir. Neredeyse gözlerini ayırmadan annesine bakar, anne de bebeğine bakar. Bebek, annesinin yüzünü tanımaya çalışır ancak diğer yandan annenin bakışında kendini hissetme, var etme çabaları da beraberinde bu eyleme eşlik eder. Bebeğin içine doğduğu dünyaya adapte olabilmesi için annesine ihtiyacı vardır. Karşılaştığı her durum yeni doğan bebekte taşkınlığa ve heyecana neden olur. Bebekte ortaya çıkan bu kaygı halinin bakım veren tarafından yatıştırılması gerekir yani annenin kapsayıcılığına ihtiyaç vardır.
Hayatı anlamlandırmanın yolu anneden geçer, aslında anne bebeğine hayatın çok keyifli bir yer olduğu masalını anlatır. Masal tam da şöyledir; hayat senin isteklerinin karşılanması üzerine kurguludur. Sen iste ben isteklerinin karşılayıcısı olmak için varım. Ve bebeği buna inandırır Sonra da yavaş yavaş hayatın zorlukları ile karşılaştırmaya başlar. Bebeğin isteklerini erteler, bekletir. Yani dünya hiç de o anlatılan masaldaki gibi değildir.
Bağ kurmanın önemi, “bağlanma kuramı” çerçevesinde birçok kuramcı tarafından önemli bir araştırma konusu olmuştur. Araştırmalar bağlanmayı farklı kategorilere yerleştirmiş ve kişinin anneyle kurduğu bağlanma ilişkisinin ileriki dönemlerde kuracağı ilişkilerde etkili olduğu sonucuna varmışlardır. Genel hatları ile bağlanma çeşitlerine göz attığımızda karşımıza ilk önce “güvenli bağlanma” çıkar. Bu bağlanma türünde bebek emindir. İhtiyaç duyduğunda, çağırdığında annesinin geleceğinden emindir. Peki güvenli bağlanan bebek annesiyle yaşadığı deneyimlerinde neler gözlemlemiştir? Anne bebeğin ihtiyacının farkında olmuştur. İlk dönemlerde bebeğini bekletmeden ihtiyacını karşılamıştır. Bebeğin ağlayarak annesini çağırmasını duymuş, yanına gitmiştir. Ardından bebeğin tahammül edebileceği kadar bekletmeyi de deneyimletmiştir. Annesini her an yanında bulabilen bebek de annesini beklemeye, geleceğini bildiği annesinin hayali kurarak beklemeye tahammül etmeyi öğrenmiştir. Bu ilişki biçimini deneyimlemiş olan çocuklar sonuç olarak “güvenli bağlanan” bireyler olurlar. Anne ile kurulan bu ilişkideki olumlu imge, hayatın geri kalan kısmında ötekileri anlamak için bir platform oluşturur. Hem kendilerine yönelik algıları olumlu, hem de ötekine yönelik algıları olumludur. Öteki denilen, kendisi dışındaki herkesi kapsar ve dolayısıyla tüm insanlarla güven temelli ilişkiler kurarlar. Kendileri karşılaştıkları problemi çözmek için uğraş verirler ve çok temel bir inanca sahiptirler; ihtiyaç duyduklarında birinden yardım isteyebileceklerini ve gereken desteği bulabileceklerini bilirler.
Güvenli bağlanma çocuğun sağlıklı psikolojik gelişimi için oldukça değerlidir.
Güvenli bağlanma dışındaki bağlanma türleri ise “güvensiz bağlanma” temelinde kurulan “kaçıngan, kaygılı, düzensiz” şekilde tanımlanabilir.
Peki güvensiz bağlanan bebek, annesiyle yaşadığı deneyimlerinde neler gözlemlemiştir?
Bebeğin sinyallerine bakım veren annenin tutarsız tepkiler vermesi,
Bazen ulaşılabilir bazen ulaşılmaz olması,
Tepkisizlikle karşı karşıya kalmış olması,
Rahatlama ihtiyacı karşılanmamış, duygularının kuşatılamamış olması,
Yakın bedensel temastan hoşlanmayan ya da itici davranan annenin varlığı.
Güvensiz bağlanmanın oluştuğu durumlarda çocuk; öteki ile olumlu ilişkiler kurmada, yardım almada, yakınlaşmada zorluklar yaşar. Kendisine yönelik algısı çoğu zaman olumsuzdur ve aynı zamanda ötekilerine karşı da duygulanımları olumsuzdur.
Bağlanmanın şekillenmesi neredeyse iki, üç yaşa kadar devam eder. Oluşan bağlanma stili, bir kez oluştuktan sonra hiç değişmeyecek sabitlikte bir yapı değildir. İlk dönem annenin ruhsal durumu, çevresel desteğin yeterince sağlanmamış olması ya da annenin bağlanma biçimi bebekle kurulacak ilişkinin beklenen şekilde oluşmasını engellemiş olabilir. Ancak ilişki yeniden düzenlenebilir, yeni ilişki deneyimleri ile olumlu bir bağlanma türü geliştirilebilir.
Ayrıca unutulmamalıdır ki, yapılan araştırmalar bebekle ilk dönemde yakın ilişkiler kuran babalarla bebeklerin ilişki kurduklarına yöneliktir. Çok küçük aylardan itibaren bebekler annesini ayırt edebildiği gibi babasını da yabancılardan ayırt etmeye başlayabiliyor. Eğer baba, babalık işlevini doldurmaya talipse bebek de bu ilişkiyi fark ediyor ve uygun tepki veriyor.
Sonuç olarak yeni doğan bebekle kurulacak bağın önemli bir payı anneye düşer. Ancak annenin bebekle kurabileceği olumlu bağlar. Annelikle yeni karşılanmış kadının içinde bulunduğu ortamın kolaylaştırıcı etmenlerle kuşatılmış olması önemlidir. Bu etmenlerin en etkili olanlarından biri yeni babanın yani eşin durduğu yer ve verdiği destektir.
Meltem Canver KOZANOĞLU
Uzm. Psikolojik Danışman
AGAPE Danışmanlık Merkezi
Bu makale Çocuğum ve Ben dergisi Ocak / 2012 95 sayısında yayınlanmıştır.