Çocuk yetiştirmek denildiğinde akla hemen annelik fonksiyonları gelir. Bir bebeğin doğumundan gerçek anlamda birey olmasına kadar geçen sürede annenin fiziksel olarak bakım veren ve duygusal olarak besleyen yanları ile önemli bir yeri vardır.
İki annenin karşılaştığı bir sahneyi gözlerimizin önüne getirdiğimizde neler gözlemleyebiliriz?
Yakın yaşlara sahip çocukları varsa gelişimlerin nasıl gittiği araştırılır? Tuvalet eğitimi, memeden kesme vb. süreçleri nasıl yaşadıkları paylaşılır? Öneriler ve bilgi paylaşımları yapılır. Çocukların aralarında yaş farkı varsa tecrübelerin paylaşılabileceği ortamlar yaratılır. Dert ortaklığı yapılır.
Aynı zamanda anne oluş zaman zaman kadınlar arasında varolan rekabet içinde “yeni bir rekabet alanı” yaratır.
Karşılaşmalar bilgi ve tecrübe paylaşımının ötesine geçtiğinde ortaya “Ben bu konuda daha iyiyiyim”,”Sen bu işi iyi yapamıyorsun.”, “yanlış yapıyorsun.” vb alt mesajların geçtiği bir dizi konuşmalar başlar. Burada zor olan iletimin doğrudan gelmeyişidir. Örneğin bir kadın diğer kadına dönüp “hep oyunla mı yedirmek zorunda kalıyorsunuz?” dediğinde burada annenin zorluğuna işaret edildiği gibi yemek yedirme konusunda ki bir başarısızlığa da işaret ediliyor olabilir.
Genelde çocuk yetiştirmede gözle görülen her alan bir ötekinin değerlendirmesine açık kalır. Yemek yeme alışkanlığı, tuvalet eğitimini alıp almaması, uykuya geçiş süreci, arkadaşları ile olan ilişkisi, oyun oynama şekli vb. birçok alanda çocuğun çevresinde yer alan her bireyin gözlemi ve yorumu ortaya çıkar.
Birkaç durum örneği;
Alışveriş merkezinde bir kadın, pusetteki bebeğini biberonla besleyen anneye dönüp “anne sütünü erken mi kestin?” der. Bebeğine yeterince süt veremediğini düşünen bir anne için bu sözler eksikliğini hissettiği şeylerle baş başa bırakır.
Bir oyun grubu içindeki çocuklardan birinin annesi diğer anneye dönüp “ daha tam konuşamıyor galiba?” der. Çocuğunun geç konuşması karşısında zaten kaygılar taşıyan bir anne için kaygısının tekrar artmasına ve daha önceden gerekli değerlendirmeleri yaptırmış olmasına rağmen yeniden bir şüphe ve kaygı içine düşmesine yol açar.
Bir oyun parkındaki bir kadın altının bezli olduğunu fark ettiği çocuğa dönüp “Sen koca çocuk olmuşsun annene ben artık tuvalete gitmek istiyorum de” der. Buradaki mesaj kimedir gerçekten çocuğa mı yoksa çocuk üzerinde geç kaldığı mesajı iletilen anneye mi?
Çevreden gelen yorumlar anne için olumsuz birer alt mesaj olarak algılandığında işler anne için zorlaşmaya başlar. Dış çevreden olumsuz alt mesajların geçtiği söylemlerle karşı karşıya kalan anne kendisini ve anneliğini yetersiz hissetmeye başlar. Anne hiçbir yerde mümkün olmayan mükemmellik uğraşı içinde ise bu söylemler daha kırıcı ve baş edilmez olur.
Toplum içinde yaşayan varlıklar olarak, dış dünyanın değerlendirmelerine maruz kalıyoruz aynı zamanda ihtiyaç da duyuyoruz. Dış dünyadan gelen geribildirimleri olduğu gibi almak yerine kişinin kendi içinde yorumlaması daha olumludur.
Unutmamak gerekir ki, bir mesajın nasıl karşılanacağı mesajı alan kişiyle de şekillenir. Olumsuz bir alt mesaj uğraşı içinde olmadan “doğallık” ile sarf edilen sözler duyan kişinin eksikliğini hissettiği alanlara yönelik olduğunda verilen tepki çok daha yoğun olabilir.
Birkaç öneri;
- Mükemmel annelik yoktur. Dış dünyadan gelen geri bildirimleri kendi içinizde değerlendirip gerçekten kayda değer ise kullanın.
- Kadınlar arasında varolan rekabetin bir uzantısı olarak anneliğin değerlendirildiğini hatırlayın.
- Geribildirim veren kişilerin, kişisel tatmini, anne oluşlarında aramaya çalıştıklarını; bunu da yorumlarını dillendirerek “ben çok iyi bir anneyim” mesajı ile perçinlemeye çalışabileceklerini unutmayın.
- Yapılan yorumun ya da değerlendirmenin sizde uyandırdığı duygudan haberdar olmaya çalışın. Duygunuza uygun tepkinizi sizin için uygun tepkilerle ifade edin.
Meltem CANVER KOZANOĞLU
Uzm. Psikolojik Danışman
AGAPE Danışmanlık Merkezi
Bu makale Çocuğum ve Ben Dergisi Haziran / 2011 sayısında yayınlanmıştır.