Depresif Kişilerin Özellikleri
Depresyona girme eğilimini tetikleyen aile ortamları
DEPRESYONU TANIMAK
Depresyonu hepimiz biliriz, tanırız. Çünkü hepimiz depresif süreçten geçmişizdir.
Depresif duygu durumunun yelpazesi geniştir. Depresyonu, normal depresyondan patalojik depresyona doğru giden bir hat üzerinde düşünebiliriz.
Depresyonda üzüntü ve suçluluk duygusu başlıca duygulardır.
Üzüntü ve depresyon çoğunlukla eş anlamlı kullanılır. Depresyondayım diyen kişi “ çok üzülüyorum ve içinden çıkamıyorum” der gibidir.
Yaşamımızda çok çeşitli nedenlerle üzüntüler yaşarız. Ancak bazı kişiler bu üzüntüyü yaşayıp atlatırken bazıları da bu üzüntülü olma halinde takılıp kalırlar. Yani depresyona girer ve çıkamazlar.
Normal depresyon da iç dünyamızda sırasıyla; inkar, isyan, depresyon ve kabul sürecini yaşarız. Yani bizi üzen durumla ilgili önce inkar yoluna gideriz sonra isyan ederiz ardından depresyon dediğimiz sürece girer ve “her şeyin suçlusu benim” deriz. Kabul aşamasına geldiğimizde de durumu objektif olarak değerlendiririz. Yani hem kendi hatalarımıza bakabilir hem de bizim dışımızda olan, elimizde olmayan, bizden kaynaklanmayan hataları da görüp birlikte değerlendirebili
Depresif kişiler ise “her şeyin suçlusu benim” aşamasında takılır kalırlar. Bir türlü kabul aşamasına geçemezler.
Nedir bu kabul edemedikleri şey?
Kabul edemedikleri şey; her şeyin suçlusunun kendileri olmadığı düşüncesidir.
Depresyon bazı yönlerden yas sürecine benzer. Birini kaybettiğimiz zaman üzülürüz ama depresyona girmeyiz. Yani bu normal bir üzüntü halidir. Bu kaybın suçlusu biz değilizdir çünkü doğum gibi ölümde doğaldır.
Anne ya da babasını hastalık sebebiyle kaybedip ona iyi bakmadığı düşüncesiyle kendini acımasızca eleştiren ve depresyona giren kişiler vardır. Bu kişiler yas sürecini doğal akışı içinde yaşayamazlar ve uzun zaman depresyonla mücadele ederler.
Depresyona girme eğilimini tetikleyen aile ortamları
Depresif eğilimlerin gelişmesine yol açan çocukluk yaşantıları ve ebeveyn tutumlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
1.Ebeveynleri tarafından ruhsal olarak aşırı hoşgörülmüş ya da ilgiden yoksun bırakılmış çocukların yetişkin yaşamlarında depresif bir kişilik geliştirmeleri olasıdır.
2.İster çok sevgi dolu bir aile ortamı olsun isterse kaosun ve nefretin yoğun olduğu bir aile ortamı olsun eğer duyguların yaşanması engelleniyorsa depresif eğilimler tetiklenebilir.
3.Çocuklukta çok erken veya çok ani şekilde çeşitli kayıplar yaşamış olmak. Örneğin ölüm, hastalık, boşanma gibi nedenlerle anneden ayrılmak depresyona yol açabilir.
4.Çocuğun doğal gelişiminin gereği yaptığı, normal sınırlar içindeki saldırgan davranışları ve bağımsız olma isteklerine çeşitli nedenlerle izin verilmemesi depresif dinamikleri oluşturabilir. Ebeveynini üzdüğünü düşünerek kendi varlığını ve isteklerini kötü bir şey olarak algılayan çocuk kendinden nefret etmeyi öğrenir. Bağımsızlaşmak istediği için kendini kötü ve suçlu hisseder.
5.Depresif eğilimlere yol açan diğer bir koşul da üzüntünün engellendiği bir aile ortamıdır. Ebeveyn hem kendi üzüntüsünü hem de çocuğun üzüntüsünü inkar edebilir. Bu durum “düşüp de hiç canım acımadı” demeye benzer. Ailede üzüntü yok sayılıyorsa çocuk kendinde bir sorun olduğu duygusuna kapılır.
6. Ailede üzülmenin kendine acımak olarak değerlendirilmes
7.Çok küçükken ebeveyninden birinin yaşadığı depresyon da bir yetişkinin depresif özellikler geliştirmesini etkiler.
Depresif özellik gösteren kişilerin kendileri ile ilgili düşünceleri nelerdir?
Kendiliklerinin, özlerinin kötü olduğuna inanırlar.
Kıskançlık, rekabet, bencillik gibi duygularından dolayı kötü olduklarını düşünürler.
İnsanın doğasında var olan bu normal yönlerini anormal olarak görürler.
Çocukken yaşadıkları ölüm ve boşanma gibi olaylar anlayacakları şekilde anlatılmadıysa bundan kendi duygularını ve düşüncelerini sorumlu tutarak kendilerini suçlu ve kötü olarak değerlendirirler
Etraflarındaki kişilerin gözünde iyi bir insan olduklarını ispatlamak için çok çaba sarf ederler. Kötü ve değersiz biri olarak görülmekten ve dışlanmaktan korkarlar.
Depresif kişilerin suçluluk duygusu bazen aşırı düzeylerde abartılı olabilir.
Başlarına gelen kötü şeyleri hak ettiklerini düşünebilirler.
Aşırı hassatırlar,eleş
Gerçek eksikliklerinden tamamen orantısız bir şekilde kendilerinden nefret ederler.
Sürekli hatalı olma, suçlanmayı hak etme duygusuna kapılırlar.
Arkadaşlık, özel ilişkiler ve iş yaşamında yolunda gitmeyen durumlarda tek taraflı düşünerek “ben iyi değilim, yeterli değilim” diyerek hep kendilerini suçlarlar.
Kızgınlık, eleştiri, nefret duygusunu sürekli kendilerine yönelttikleri için etraflarındaki kişilere karşı duyarlı ve anlayışlı davranırlar.
Depresyonda ne yapılmalı, nasıl yaklaşılmalı?
Depresyondaki kişi özsaygısını geliştirmelidir. Kendi ile ilgili olumsuz düşünce ve duygularını dile getirmeli ve kabul etmelidir. Varsa hataları üzerinde yıkıcı olmayan bir şekilde düşünebilmelidir
Olumlu yönlerini takdir etmeyi öğrenmeli ve takdir edilen taraflarını da duymaya açık olmalıdır.
Nilgün Sarı
Uzman Psikolojik Danışman
Agape Danışmanlık Merkezi