Agape danışmanlık merkezi
AnasayfaSite içi arama

Psikolojik Danışmanlık

Çocuk Danışmanlığı

Çocuklarda Aşık Olur

 

Romanlara, şiirlere hikayelere bakıldığında aşk duygusu tanımını ya ergen aşklarında ya yetişkin aşklarında bulur. Peki ya çocukluk dönemi aşkları? Yoğun, sınırları zorlayan gibi tanımlamaları da içinde barındıran aşk duygusu çocukluk dönemi duygularından değil midir? Aşkla ilgili bütün tartışmalarda, “aşk” kavramının cinsellikle olan ilişkisi her zaman gündeme gelir. Bu yüzden “aşk” kavramının kişinin cinsel kimlik gelişimini doğrudan etkileyebildiğini söylemek yanıltıcı olmayacaktır.

Çocukluk dönemi için “masumiyet çağı” yakıştırması yapılması, henüz çocuk bedeninin cinselleşmemiş olmasına dayanmaktadır. Ancak çocuklar, cinsellik ve aşk için ergenlik dönemine kadar beklemezler ve cinsel dürtüler ergenlik döneminde ansızın uyanmaz. Tabi ki çocuk cinselliği yetişkin cinselliğinden farklıdır. En önemli fark çocuk cinselliğinin genital organlarda yerleşmemiş olması ve cinsel ilişkiye girme amacı taşımamasıdır. Oysa erinlik ya da ergenlik dönemi aşkları bu tanımın dışındadır. Mutlaka bu dönemlerde de kimlik ve rol arayışı vardır. Ancak ergenin bedeni ve ilişki tanımları da artık cinselleşmiştir. Bu nedenle anne babaların çocuklarına yönelik tutum ve bilgilendirmeleri dönemin gerekliliklerine uygun olmalıdır.

Her çocuğun ilk sevgi ve aşk nesnesi anne babasıdır. Kadın/erkek oluş ve karşı cinsle olan ilk deneyimleri de anne babalarıyla olan ilişkide yaşanır. Bunu bazen annelerinin makyaj malzemelerine dadanan kız çocuklarında bazen babalarını traş olurken izleyen ve traş olmaya çalışan erkek çocuklarında izleyebiliriz. Bazen kendi bedenleri üzerindeki bu ilgi ve meraklarını -eğer anne baba engelleyici değilse- ilk sergiledikleri yer yine karşı cins ebeveynleri olmaktadır. Örneğin; bir bakıma babasıyla flört eden ve annesiyle rekabet eden, babasıyla evleneceğinin hayalini kuran kız çocukları.

Çocuklarda karşı cins ebeveynine duyulan aşk beklenen bir gelişimdir. Bu yolla kendi kadın ya da erkek rolünü tanıma ve deneyimleme şansı bulur. Ancak çocuklar yakın çevrelerindeki bir yetişkine (teyzeler, dayılar, amcalar vb.) ya da akran grubundan birine de aşık olabilirler. Bu durum daha çok taklit içerir. Sahip olduğu cinsiyetin rolünü dener.  Aşk, ister anne babaya duyulan aşk olsun, ister bir yetişkine duyulan aşk isterse akran grubundan birine duyulan aşk olsun kız ve erkek çocuğunun benlik duygusuna ve kimliğine katkıda bulunur.

Bağlanma, onay alma, beğenilme, kendini gerçekleştirme ve duygusal doyum çocukluk döneminin de ihtiyaçları arasındadır. Çocukluk döneminde de bu gereksinimleri tanımak, tanımlamak ve bu ihtiyaçlara doyum aramak karşı cinsle olan ilişki içinde karşılığını bulur. Çocukluk dönemi aşkları aslında bir kimlik araştırmasıdır. “Ben kimim?” sorusunu yanıtlama çabasıdır. Çocukluk aşkları bireyselleşme, öteki ile karşılaşma ve bu karşılaşmadan kendisi ile ilgili veriler toplama yoludur.

Özellikle çocuklar okul öncesi döneme girdiklerinde akran grubu içinde oynadıkları evcilik oyunlarında kadın ve erkek rollerini deneyimlerler. Hatta bazı arkadaşlarından bahsederken sevgili olduklarını ya da iki arkadaşının sevgili olduğunu el ele tutuştuğunu ya da öpüştüğünü de dile getirebilirler. Bu bir yanıyla bu dönemde yaşanan keşfin ve doyum arayışının göstergesidir. Yetişkinler ise bu dönemde çocuklarla ilgili “Bu çocuk insana adeta kocaman bir adam gibi bakıyor.” ya da “Yuvadaki erkek arkadaşından cilveli bir edayla bahsediyor.” gibi cümleler kullanırlar.

Çocukluk aşkları sadece bakışmalar, sebepsiz yere karşılıklı gülüşmelerle kalmayabilir. El ele tutuşmaya, dudak dudağa öpüşmeye de varabilir. Yani henüz cinselleşmemiş beden de bu karşılaşmaya eşlik edebilir. Bu durumdan da endişe duyulmamalıdır. Çünkü bedenin en önemli psikolojik işlevi benliğin kurulmasına katkıda bulunması ve başkalarıyla ilişkilere aracılık etmesidir. 

Anne babalar için çocuklarının bu dönemde yaşadıkları hayranlıkları, flörtöz yakınlıkları, birbirlerinden aşkla söz etmeleri kontrolden çıkabilecek “erken uyanış” olarak tanımlanabilir. Ve bu tanımlama anne babalarda endişe oluşturabilir.  Unutulmamalıdır ki, çocukluk dönemi aşkları özellikle taklit niteliği taşıyan ve rol denemelerine fırsat veren bir durumdur. Yetişkin cinselliğini içinde barındırmaz. Bu bir kimlik oluşturma çabasıdır.

Hayatın gerçekleri kendilerine ne kadar anlatılırsa anlatılsın çocuklar merak etmeye devam ederler. Bu merakla kendilerini ve hayatı inşa etmeye çalışırlar. Çocuğu harekete geçiren sorulardır ve aldığı cevapların hiçbiri aslında ona yeterli olmaz. Önemli olan çocuklarının soruları karşısında anne babaların verdiği yanıtların çocuğu ketleyici ya da önünü kesici olmamasıdır. Çocuklar merak ederler; bebeklerin nereden geldiğini, cinsiyetler arasındaki farklılıkları, anne babasının ilişkisini… Bu meraklarına doyum olabilecek yanıtları da bazen aile dışındaki karşı cins ilişkisinde ararlar.

Çocukluk çağında anne babalar çocuklarına; bedenlerinin onlara ait olduğu bilgisini yaşlarına uygun olarak verebilmelidir. Bedenlerinin ve istemediği durumlarda bedenlerini koruma sorumluluğunun da kendilerine ait olduğu mesajının çocuklara iletilmesi önemlidir. Hayır diyebilme becerisini geliştirebilmiş çocuklar özellikle ergenlik ve yetişkinlik döneminde bedenleri ile ilgili doğru kararlar alabilecek ve kendilerini istemedikleri durumlara maruz kalmaktan koruyabileceklerdir.

Her anne baba bilmelidir ki, çocukların ergenlik ve yetişkinlik dönemlerindeki sevme konusundaki ön koşulları ve sevme biçimleri anne babalarıyla kuracağı ilişkiyle şekillenir ve çocuklar, diğer yetişkin ya da akran grubundaki kişilere yönelik aşk duygularından da beslenir.

 

Uğur Ozulu - Psikolojik Danışman
AGAPE Danışmanlık Merkezi

 

* Bu makale Çocuğum ve Ben Dergisi Aralık 2006 sayısında "Çocuk Yüzünden Eşinizle Kavga Etmeyin" başlığı ile yayınlanmıştır.

Geri Dön
İçeriği Paylaş

Makaleler

Agape danışmanlık merkezi
mavera interaktif