Kişilik:
Kişilik her insanın diğerlerinden farklı olmasını sağlayan, uzun süreli, ruhsal, davranışsal ve bilişsel karakteristikleri içerir. Hem çocuklarda hem de erişkinlerde kişilik süreğen (huy gibi) ve değişken (duygulanım gibi) karakteristikleri içerir. Kişilik gelişimini açıklamaya çalışan biyolojik veya psikolojik yönelimli değişik teoriler bulunmaktadır. Ata sözlerimiz biyolojik özelliklerin baskın olduğunu vurgularsa da (“Armut dibine düşermiş.”), bu günkü görüşlerimize göre çocuk kişiliğinin gelişimi hem biyolojik özelliklerden, hem de doğum sonrası deneyimlerden etkilenmektedir. Bu yazıda çocuklarda kişilik gelişimini açıklamaya çalışan görüşlerin pratik yönleriyle ve ebeveynleri yönlendirecek şekilde özetlenmesi amaçlanmıştır.
A) Biyolojik Teoriler
Birden fazla çocuğu olan çoğu her ebeveyn, çocuklarının aynı duruma farklı tepkiler verebildiğini ve birinde işe yarayan yöntemlerin diğerinde işe yarayamayabileceğini çok erkenden fark edebilir. Erken çocukluktaki davranış ve kişilikler arasındaki bu farklılığa “huy” (temperament) adı verilmektedir. 1970’lerde Thomas ve Chess adlı iki araştırmacı tarafından erken çocuklukta huyun 9 karakteristik özellikle tanımlanabileceği bildirilmiştir. Bu karakteristikler çocuğun huyunu ya da “çocuk için tipik olan duygusal tepki ,dikkat, hareketlilik derecesi ve kendilik düzenlemesindeki bireysel farklılıkları” tanımlamakta kullanılabilir. Bu tanıma göre erken çocuklukta huyun 9 özelliği bulunmaktadır: hareket seviyesi, düzenlilik, yaklaşma-uzaklaşma, uyum sağlayabilme, irade-dikkat uzamı, tepki yoğunluğu, çelinebilirlik, yanıt eşiği ve duygu durum kalitesi.
Bu özelliklerden “hareket seviyesi”, çocuğun fiziksel hareketlilik düzeyini belirtmektedir. Örneğin bazı bebekler sessizce battaniyeleri üzerinde yatıp zaman geçirebilirken, diğerleri yuvarlanıp, emekleyebilir veya el ve kollarını hareket ettirebilir.
“Düzenlilik” ise uyku ve açlık gibi işlevlerin düzenini tanımlar. Bazı bebekler bu ihtiyaçları bakımından kolayca belirlenebilen bir düzen tuttururken, diğerlerinin ne zaman acıktığı ya da ne zaman uykusunun geldiği kolayca belirlenemeyebilir.
“Yaklaşma-uzaklaşma” yeni bir durum veya uyarana verilen ilk cevabın niteliğini belirtmektedir. Bu tanıma göre bazı çocuklar yeni durumlara kolayca alışabilir, hatta yenilikleri ararken, diğerleri yeniliklere alışmakta zorlanabilir ve yeniliklerden kaçınabilir. “Uyum sağlayabilme” eski tepkilerin değiştirilebilme kolaylığını belirtmektedir. Yaklaşma-uzaklaşma da olduğu gibi, bu özellikte çocuğun yeni uyaranlara alışma süresini belirler.
“Yanıt eşiği” bir çocuğun tepki verebilmesi için gerekli olan uyaran yoğunluğunu tanımlar. Bu özelliğe bağlı olarak bir çocuk saçının okşanmasından bile rahatsız olabilirken, bir diğeri sevgisini göstermek için kucaklaşmaya ihtiyaç duyabilir. “Tepki yoğunluğu” ise bahsi geçen çocuk için tipik olan, verilen tepkilerin seviyesini tanımlar. Örneğin uyarı eşiği düşük ve tepki yoğunluğu fazla olan bir çocuk karşılaştığı zorluklara tüm vücuduyla tepki verebilirken (ağlamalar, huysuzluk nöbetleri gibi), yine uyarı eşiği düşük ancak tepki yoğunluğu da az olan bir çocuğun sinirlendiğini ya da üzüldüğünü ancak yakınları fark ediyor olabilir. .
“İrade-dikkat uzamı” çocuğun bir etkinlik ile ne kadar zaman geçirebileceğini belirtir. Bu özellikteki değişkenliğe bağlı olarak bir çocuk bir yap-bozla saatlerce zaman geçirebilirken, diğeri birkaç dakikada bu oyundan sıkılabilir. “Çelinebilirlik” ise süreğen bir etkinliği kesebilmek için dışarıdan verilmesi gereken uyaran miktarını tanımlar. Örnek vermek gerekirse, yukarıdaki örnekte, yap bozla saatlerce zaman geçirebilen çocuk, etrafında bir çok etkinliğin sürdüğü bir odada bu yap bozla sadece birkaç dakika ilgilenebilir.
Son olarak “duygu durum kalitesi” çocuğun genel tepki ve davranışlarını tanımlar. Bu özelliğe bağlı olarak bir çocuk genel olarak mutlu, diğeri kaygılı olabilir. Biyolojik teorilere göre, bu yaşlarda çocuğun huyunun yanı sıra bu huyun ebeveyni ile sağladığı uyum da önemlidir. Bu uyuma bağlı olarak yaşanan sorunların yoğunluğu değişebilir.
B) Psikolojik Teoriler
Çocuklarda kişilik gelişimini psikolojik yönelimle açıklamaya çalışan 3 ana teori bulunmaktadır. Bunlar Freud’un ruhsal-cinsel teorisi, Erikson’ un ruhsal-toplumsal teorisi ve Bandura’nın sosyal öğrenme kuramlarıdır. Freud’un teorisine göre bebek doğumundan sonra, sırayla oral (0-1 yaş), anal (1-2 yaş), fallik (2-6 yaş), latans (6-12 yaş) ve genital gelişim aşamalarından geçmektedir. Bu evreler libido ya da yaşam enerjisinin vücudun hangi bölgesinde yoğunlaştığına göre sınıflanmaktadır. Her evrede baskın olan bir organ işlevi bulunmaktadır. Evrelerde yaşanan sorunlara göre değişik kişilik örüntüleri ortaya çıkabilmektedir.
Erikson’un ruhsal-toplumsal gelişim teorisi ise insanın yaşamı boyunca dönemsel olarak değişen ihtiyaçları, başarması gereken görevleri ve atlatması gereken bunalımları olduğunu, bu dönemlerin değişken organ işlev biçimleri ile birbirinden ayrılabildiğini ve bu biçimlerin de kendini toplumsal işlev örüntüleri ile belli ettiğini vurgulamaktadır. Erikson’a göre çocuklukta temel güven (0-1 yaş), özerklik (1-2 yaş), girişim (2-6 yaş), beceri (6-12 yaş) evrelerinden geçilmektedir.
Bandura’nın sosyal öğrenme kuramı ise çocuk davranış, düşünüş ve biliş biçimlerinin yakın çevreleri tarafından öğrenme ve içselleştirilme yoluyla şekillendirildiğini öne sürer.
Erikson ve Freud’un teorilerine göre çocuklarda gözlenebilecek kişilik özellikleri, yaş gruplarına göre aşağıda sıralanmıştır.
a) 0-2 Yaş
Freud’a göre yaşamın ilk yılı oral dönemi içerir. Bu dönemde emme işlevi önem taşımaktadır. Bu döneme özgü kişilik özellikleri alıcılık ve vericiliktir. Diğer yandan 2 yaş çocuğu ise ruhsal-cinsel gelişim basamaklarından anal dönemdedir ve bu dönemin ana çatışma alanı tuvalet eğitimidir. Bu dönemde yaşanan zorluklar hem çocuklukta hem de erişkinlikte kendini karakteristik kişilik özellikleri biçiminde dışa vurabilir. Bu özellikler aşırı düzenlilik, temizlik ve tutumluluğu ya da savurganlık ve düzensizliği içerebilir.
Erikson ise yaşamın ilk yılını “temel güven” duygusunun kazanıldığı dönem olarak tanımlar. Annelik işlevinin “tutarlılık, süreklilik ve aynılığı” sayesinde bebek, kendine ve dünyaya güven duymayı öğrenir ve bu daha sonraki dönemlerde çevresiyle etkileşime girebilme derecesini etkiler. Bu dönemde yaşanan sorunlar güvensizlik ile kendini gösterebilir. 2 yaş dönemi ise Erikson’ göre özerkliğe karşı utanç ikilemini içerir. Tuvalet eğitimi, özerkliğini zedelemeyecek şekilde verilen bir çocuk, bu dönemde seçim yapabilme gücünü geliştirir. Bu dönemin sorunları ise kendisini kararsızlık, utanç ve kukuculuk şeklinde gösterebilir.
b) 2-6 Yaş:
Okul öncesi yaşlar çocuklar açısından özellikle toplumsallaşmanın yaşandığı dönemi kapsar. Bu dönemde çocuklar ebeveynlerinden bir miktar ayrılabilmeli ve işlevleri bakımından göreceli bir bağımsızlığa erişebilmelidir. Freud’un gelişim teorisine göre bu dönem çocuğu fallik dönemi yaşamaktadır. Erkek çocukta “oedipus” kız çocukta ise “elektra” komplekslerinin çözümüyle birlikte “vicdan” duygusunu da içeren üst-ben farklılaşmaya başlar, çocuk cinsiyetine göre anne veya babasıyla özdeşim yapar. Bu dönemde yaşanan zorluklar kendisini ilişki sorunları, bağımlılık, aileden ayrılamama şeklinde gösterebilir.
Erikson’un teorisine göre bu dönemde çocukların temel gelişim çatışması girişim veya suçluluktur.Çocuğun düşünce ve eylem alanındaki genişlemeye bağımsızlığını kırmayacak şekilde tepki verilmelidir. Aksi halde aşırı bağımlılık, uysallık ve suçluluk duyguları görülebilir.
c) 6-12 yaş:
Freud’un teorisine göre latans evresi olarak adlandırılan bu evrede erken çocukluğa özgü cinsellik geri plana itilmiştir, yaşıtlarla ilişkiler ve akademik ilgiler ön plana geçer. Bedensel ve bilişsel gelişim sayesinde istekleri ve arzuları erteleyebilme yetisi gelişir. Erikson ise bu evrede beceriye karşı aşağılık duygusu ikileminin yaşandığını ileri sürer. Her iki teorisyene göre de bu evrede akademik başarı ve arkadaşlarla ilişkilerin kişilik gelişiminde etkisi büyüktür. Bu evrede yaşanan sorunlar kendisini toplumsal ilişkilerde zorluk, istekleri erteleyememe, öğrenme sorunları, düşük benlik saygısı ve aşağılık hissi şeklinde gösterebilir.
Sayılan özelliklerin yanı sıra çocukların kişilikleri kardeşleri olup olmadığına veya ilk çocuk mu olduklarına göre de değişebilmektedir. Hangi şekilde tanımlanırsa tanımlansın, ebeveynlerin çocuklarının da kendilerinin de kişilik özelliklerini mümkün olduğu kadar erken fark etmeleri ve çocuklarını bağımsızlıklarını ve karar verme yetilerini kısıtlamayacak şekilde eğitmeye çalışmaları önerilebilir. Nitekim, ata sözlerinin tersine, eğitim ve davranış değişiklikleri sayesinde “armut” her zaman “dibine” düşmemektedir.
Dr. Evren Tufan
AGAPE Danışmanlık Merkezi
Bu makale, Çocuğum ve Ben Dergisi Mart 2008, sayı 56’da yayınlanmıştır.